Bloglar

AY VE KAMİL İNSAN

İbn-i Arabi ay'ın 28 aşamalı menzillerini; insanın seyr u sulûku ve kat ettiği aşamalar ile aynı yönde yorumlamıştır. İnsanın kat ettiği aşamaların sayısını belirlemeye gelince, o iki yönden bu konuya eğilmiştir.

a. İnsanın yaratılışının temelinde 4 mizaç vardır.

b. İnsanın yapısında da "ümmehât-i sıfât" denilen 7 önemli sıfat bulunur.

 

Daha önce ay'la ilgili bahsettiğimiz 28 menzil, 4x7'nin sonucudur. 4 mizaç ve 7 sıfattan oluşan insanın yaratılışı da aynı şekilde bu rakamların çarpı sonuçları olan onun 28 aşamalı seyr menzillerinin sayısıdır.

Dolayısıyla insanın seyri madde ve mana olmak üzere iki âlemde gelişen seyrdir. Bu 4 ve 7'den oluşan insanın varlığı, Allah'ın ismi olan, "Işık" ın dışında belirme imkanı yoktur. Çünkü her şeyi belirtme ve ortaya çıkarma kabiliyetine sahip olan unsur "ışık"tır.

Buradaki 4 hılt: dem(kan), safra, balgam, ve sevdadır. Ümmehat-i sıfat 7 ise: hayat, ilim, irade, kudret, kelam, işitme ve görmedir.

"Ne zamana kadar sürecek dörtle yediyi anlatman ey sâkî

Ne zamana kadar dörtle yediden yanmak ey sâkî

Hadi ne olur söyle şimdi vakit geldi diye ey sâkî

Hadi gel ver şarabı içelim ki ömür gitti ey sâkî

(Muhtârnâme, s. 28)

Farsça metinlerde 4 ve 7 den maksat, çoğunlukla 4 mizaç ya da 4 unsur ve bu unsurları etkileyen 7 felekî suretler veya burçlardır. Örneğin: Ey dörtle yedinin sonucu olan Ve dörtle yediden dâima yanan İç şarabı ki binler kere söyledim sana Geri gelmezsin bir daha, gittiysen, gittin artık Hayyâm, Rubâiyyât)

Dolayısıyla, ay'a kendi isimlerinden biri olan "Işık", "Nur" u veren Allah, ["Ve'l-Kamera nû- ren...."] (Yunus s 5). Kendi zatına da "varlığın güneşi" (El-Hakku Şemsu'l-Vücûd) (futuhat 109/6) demiştir. Dolasıyla insan onun ışığıyla aydınlanır ve daha sonra varlığın karanlık gecesindeki maddî âlemin karanlığını aydınlatır. Lakin, güneşin ışığını alarak aydınlatmanın gereksinimi; insan için mukadder olan aşamalarda ve menzillerde seyr ve gezintinin yapılmasıdır; "Ve'l-Kamera kaddernâhu menâzil...".(yasin 39)

İbn-i Arabi'ye göre; "Gerçek ay (şehr) da kâmil insan gibi, bir ışıktan ibaret olan kamer'in, insan gibi, menzillerinde seyr ve hareket etmedikçe ortaya çıkmaz. İbn-i Arabi, güneş ve ay'ın menzillerini, ilâhi biliş ve hikmetin en güçlü ve en belirgin örneği olarak algılamaktadır. İnsan oğlunun; ay (kamer) âleminin hakikatine dair biliş ve bilgileri, onun bir aylık seyrinin iki karşılıklı yönde gerçekleşmesiyle sınırlıdır. Şöyle ki; ilk 14 gün içerisinde bir yönü artar. Diğer yönü eksilir. İkinci 14 günde ise, hizası ters yöne geçer ve seyrinin diğer yarısını başlatır.

Bu aşamada, Bedir (dolun ay) olarak bilinen kâmil ay'a dönüşür. Bu durumun kâmil kul (insan)'ın seyr u sulûkuyla nasıl bağdaştığını idrak etmek için, kemâle delalet eden 28 sayısının; 14 sayısının iki katı olduğuna dikkat etmek gerekir. Başka bir deyişle, kemal; önce ilk 14 günün sonunda ay'ın dolgunlaşmasıyla birlikte, zuhûrun son derecesiyle gerçekleşir.

İkinci 14 günün sonunda ise, eksilerek, saklılığın ve belirmemenin son derecesine ulaşır. Böylece, ay'ın ilk yarısının sonunda, "Huve'z-zâhir" in ikinci yarısının sonunda ise, "Huve'l-bâtın"ın tam olarak zuhûr etmesi gerçekleşir: "İki çeşit aşama veya sulûktan, ayrıca "Leyletü'l-ebdâr" (28 gecenin ortancı gecesi: 14. gece ve ay'ın tam tamamlanmış şekli belirmiştir.) ve "Leyletü's-serrâr"( Ay'ın son gecesi) olarak bilinen aralarındaki mesafeden bahsettik. Bu aşamaların her ikisinde, ışık kâmildir.Her ne kadar iki yönde ve iki yönü olsa da. Tecelli de onun ayrılmaz parçası ve gereksinimidir elbette. Dolayısıyla, özünde bir gereksinim olarak bulunan artma ve eksilme ile birlikte, her hali ve yönü ile kâmildir. Ayrıca bir yönü arttıkça diğer yönü eksilir." ( Futuhat).

Ay'ın seyr halindeyken artma ve eksilmesi, onun "Bedir" ve "Hilâl" olmak üzere ikili durumu ile bağlantılıdır. İbn-i Arabi, hem ay hem de sâlik insan hakkındaki bu iki durumu, "Hazret-i Gayb"'a giriş ve "Hazret-i Şehâdet"ten çıkış olarak tevil etmektedir. (Futuhat). O, ay'ın bu ikili durumunu (ilk 14 gün ve ikinci 14 gün), insanın seyr u sulûku ile bağdaştır- mak için, "sâlik-i dâhil" ve "sâlik-i hâric" terimlerini kullanmaktadır. Sâlik-i dâhil'in kat ettiği menzillerin sayısı kadar sâlik-i hâric diğer yönden çıkar: "Allah'ın kendi ismi olan "Nûr"u ver- diği kulunun menzillerinin her aşamasına ve menziline has emirleri vardır. Biz o emirlerden, "sâlik-i dâhil" ve "sâlik-i hâric"in özelliklerini, bu iki çeşit sulûkun arasındaki farkı ve mesafeyi (Leyletü'l-ebdâr ve Leyletü's-serrâr olarak) açıklarken bahsetmiştik."( futuhat) Ay'la insanı bağdaştırma konusunda dikkate alınması gereken nokta; ay'ın 14 menzilli kemâl sürecinin, insanın sulûk ve biliş derecelerinin sayısı ve tertibi ile eşleştirilmesidir.

İbn-i Arabi bu aşamaları şöyle açıklamaktadır: "İlk aşama, itaat anlamına gelen İslamdır. Son aşama ise, "fenâ fi'l-urûc" ve "bekâ fi'l-hurûc"tur.

Bunların arasında olanlar; iman, ihsan, ilim, ibadet, takva, tenzih, gınâ (zenginlik), fakr, zillet, izzet, telvîn (esneklik), temkîn (istikrar), telvînde temkîn (esneklikte istikrar) gibi kavramlar yer alır. Nihayette, fenâ var. Onun dışında olsan bile ve bekâ var her ne kadar onun içinde olsan da."(futuhat) Bahsedildiği üzere; insanın seyri, ay'ın seyri misalidir. Aradaki tek fark; insanın, bu seyr sıra- sında -tıpkı maksadına varmak için bütün menzilleri kat eden bir yolcu gibi- Allah'ın bütün isimlerini kat etmek için Allah'ın bir isminden diğer ismine geçmesidir.(futuhat) Ay'ın ve sâlik insanın seyrindeki dikkate alınması gereken nokta, bir yön eksildikçe diğer yönün artmasıdır. Aksi durum da aynı şekildedir.

Dolayısıyla bu eksilme (kendinden çıkış/hurûc) ve artma (Hakk'a giriş/duhûl), sâlikin varlı- ğından hiç bir şey geriye kalmayıp, hepten Hakk'a dönüşünceye kadar devam etmelidir. Her ne kadar nihayetinde kul, hep kul olarak ve Hak da Hak olarak kalıp, aradaki mesafe hiç bir zaman kalkacak olmasa da. ( "Onlar her sıfata büründüler: ilimden kudret'e kudrettten işitmeye, işitmeden görmeye, ....kadar ve bunların hepsini ona borçluydular. Onların içinde ve batınında zâhir olan idi o. Onun sıfatlarıydı onları etkileyen. Onların sıfatları da onun sıfatlarının sayesinde ve etkisinde sağlamlaştı.

Budur işte o âleme girmek ki orada varsa yoksa "el-abdu abdun ve'r-Rabbu Rabbun" bir kuldur bir de Rabb, Başka da hiç bir şey! 'Abherü'l-Âşıkîn, s. 139')Çünkü aksi halde, hakiki vahdet gerçekleşmez.

Bu nedenle Hak ve kul arasında, husus ve umum yönünden bir fark olmalıdır ve aralarında bir yandan vahdet oluşurken diğer yandan fark göz önünde bulundurulmalıdır. Bu çıkış (hurûç) ve giriş (duhûl)in, sulûkî yönünün yanı sıra, bilişsel yönü de vardır. Bu da, her aşamadan çıkmanın, sâlikin zâhirinde tecelli bilimlerin arttığı kadar onun bâtınından ek- silmesine neden olması demektir. Sâlik son aşamaya ulaştığında, Allah bizzatihi -onun zarfiyeti kadar- onun zâhirinde belirir. İşte o zaman, o Hakk'ın mazharı olacaktır.

Bu da ancak ve ancak sâlikin bâtınında hiç bir şekilde kendine ait her hangi bir şeyin kalmamış olduğu zaman gerçekleşir.İlk aşama olan giriş (duhûl) gerçekleştiğinde, sâlik'in bâtınında -onun zâhirinde tecellinin eksilmesi kadar tecelli artar ve bu son aşamaya kavuşuncaya dek devam eder. Dolayısıyla bu yönden de bakılırsa, Hak Teâlâ bizzatihi, sâlikin bâtınına belirir ve onun zâhirinde başka hiç bir zuhûr ve tecellinin gerçekleşmemesine neden olur. Bunun sebebi de, Hak ile kulun hiç bir zaman vücûdun kemâli noktasında bir araya gelmemeleri ve her birisinin özünde birbirinden ayrı olma olgusunun var olmasıdır. Bunun üzerine ve bu artma ve eksilme konusuna dayanarak, kulun daima kul olduğu ve Hakk'ın da daima Hak olduğu söylenebilir.

Bu olgu, tecelliyât bilimlerinin zâhirde ve bâtındaki eksilmesi ya da artmasının sebebidir. Başka bir deyişle bunun nedeni, sâlikin terkip olmasıyla birlikte unsur olmasıdır. İbn-i Arabi'nin, bu ebedi ayrılığın sebebi olan "terkip"ten kast ettiği şey, mahlûk'un zâhiri ile bâtınının birleşmesidir ve bunu; "her olgunun bir zâhiri ve bir bâtını vardır. Hatta somut âlem- de görünür olmayan basit unsurlar bile mürekkeptir." şeklinde açıklamaktadır. ( İbn-i Arabi'nin terkip'ten kast ettiği felsefî anlamda değil. "Felsefî açıdan iki veya birkaç cüz'ün birleşmesine ve "tam terkip" ve "eksik terkip" olmak üzere iki çeşidi de olan bu birleşimlere terkip )

Bu yüzden zat-ı Hak'tan başka âlemdeki bütün varlıklar gerek somut gerekse soyut mürekkeptir ve onların mürekkep olması da onların özünde olan farklılıkların ana sebebidir. Dolayısıyla, terkip'in, her şeyin özüyle ilgili açıklamasıdır. İbn-i Arabi, insan ile ay'ı özdeştirme konusundan bahsederken "müfret insan" terimini kullanmaktadır.

Müfret insan, oldukça inişli çıkışlı yolun sâlikidir. Kemâle erme yolunun -tıpkı ay'ın seyri sırasında, "Kunnis Hunnis" adlı gezegenin onunla beraber seyretmesi gibi engelleri, zorlukları ve kuyuları da vardır:("Tam da bu minval üzere, Allah -tıpkı ayTebersî, "Tekvîr, 16" da şöyle der: ".........O, "el-Cevârî" gibi "Kunnis"i "Hunnis"in sıfatı olduğunu öne sürerken, şöyle anlatmaktadır: "Hun-nis; Zühal, Müşteri, Merih, Zühre, Utarid (Merkür) olmak üzere beş yıldız mecmuasına denilmiştir." "Bel'emî", "Teberî"nin rivayetine dayanarak, "Hunnis"in, o yıldızların toplamının adı olmadığına ve o yıldız mecmuasından biri olarak onların yanında yer aldığını öne sürer.

Bu beş yıldıza yanan yıldız mecmuası da denilmektedir. Kunnis, Hunnis'in diğer adıdır. Yani Kunnis ile Hunnis aynı yıldız veya yıldızlardır: Ferheng-i Dehhudâ, Kunnis ve Hunnis bölümü.) (kamer)'da olduğu gibi- müfret insan için bir takım aşamalar ve menziller mukadder etmiştir. Ay'dan başka "Kunnis Hunnis" adındaki gezegen de ay'ın seyrettiği menzillere inerek, kâinatın düzenini sağlamak için seyr halindedir ve bu seyr sırasında unsur âleminde oluşumlar ortaya çıkmaktadır. Dolayısıyla eğer bu gezegen 4 mizaçtan oluşmuşsa ve o 4 sayısı, o gezegenin 7 taneli sayısıyla çarpılırsa, bilge ve aziz Allah'ın -bu ayette buyurduğu gibi- takdiri olan o 28 sayısı elde edilecektir. “O, geceyi, gündüzü, güneşi ve ayı yaratandır. Her biri bir yörüngede yüzmektedirler.” (Enbiya33) Bu 28 aşamalı ilâhi yolculuğundan mütevellit olan şey, 28 harften oluşan, küfr ve iman âlemine ait 28 kelimedir."(futuhat)

 

İNSAN , ALLAH, 28 SAYISI

 

İnsanın 4 ile 7'nin çarpı mı sonucundan oluştuğundan bahsettik. Şimdi bu gizemli ve anahtar gibi olan sayının Allah'ın özellikleriyle nasıl bağdaştığını ele alıyoruz. 7 sayısı, Zât-ı İlâhi'nin "Ummehât-i Seb'a" olarak bilinen 7 sıfatına; 4 sayısı ise, evvel, âhir, zâhir, bâtın olmak üzere "4 rükn-i ilâhî"(hadid 3) olarak bilinen Hakk'ın 4 direğine bir işaret olabilir. O halde kâmil bir sayı olan 28, Zât-ı İlâhî'nin 7'li sıfatlarının, mezkur 4 direkte ceryan etmesinin sonucu olup, böylece Allah'ın 28 isminin, bu sayıların çarpımı sonucundan hasıl olması mümkündür. Allah'ın, 28'li vücut mertebelerini ve onların aşamaları veya menzillerini belirten 28 isminin birincisi, "el-Bedî'" ve sonuncusu, "Refî'u'd-Derecât"tır.(Fusûsu'l-Hikem’in bâblarındaki sıralamaya göre; "Esmâ-i İlâhî" şunlardır: el-bedâyi', el-Bâ'is, el-Bâtın, el-Âhir, ez-Zâhir, el-Hekîm, el-Muhît, eş-Şekûr, el-Ganî, el-Mukadder, er-Rabb, el-Alîm, el-Kâhir, en-Nûr, el-Musavver, el-Muhassâ, el-Mu'în, el-Kâbız, el-Hayy, el-Muhyî, el-Meyyit, el-Âzîz, er-Rezzâk, el-Muzill, el-Kavî, el-Latîf, el-Câmî, Refi'u'd-derecât.). 28'li "Esmâ-i İlâhî"nin her birisi, özel bir kat ve mertebe oluşturur. Fusûsu'l-Hikem’in genel yapısı da Allah'ın isimlerinin her birisinin mertebesi ve konumunu irdelemeye dayalıdır.

 

MEKTUP İNSAN=KURAN VE 28 SAYISI

 

28 sayısı ve ardından da 14 sayısı, İbn-i Arabi'nin onlarla pek çok oran/orantı oluşturduğu şifreli ve gizemli sayılardır. Onun Fusûsu'l-Hikem adlı eserinin 28 bâbında zikredilen enbiya ve evliyaların isimleri sadece 14 harften ibarettir.(Fusûsu'l-Hikem’de adı geçen bütün enbiyâ ve evliyâ'nın isimleri bu 14 harften oluşmuştur: a, n, y, h, z, ş, d, z, m, h, z, l,', s.).

"Hüve'z-zâhir" ve "Hüve'l-bâtın"ın kemâlinin göstergesi olan 14 sayısı, ayrıca "Fevâtihü's-Süver" (sûrelerin ilk harfleri)'in harfleri sayısında da bulunmaktadır.

Kezâ, Kur'an'ın makta harfleri (son harfleri)ni teşkil eden harflerin toplamı da 14 harftir. 28 harften oluşan Arap alfabesi de 14 Kamerî harften ve 14 Şemsî harften oluşmaktadır.

Daha da önemlisi; insanın nefsiyle ilgili 14 Kamerî ve 14 Şemsî harften oluşan 28 harfin var olmasıdır. İnsanın nefsine ait harfler somut ve etkisiz harfler olmayıp, nefs-i ilâhî gibi vücut ve mertebelerinde etkili olan harflerdir. "Amâ" (hayal-i muhakkak) nın Allah'ın nefsi olan bütün varlıkların suretini topladığı gibi, insanın nefsi de harfleri toplamıştır. Tıpkı burçların zamanlarının belirlenmesi amacıyla yıldızların feleğe inmeleri için, kat edecekleri bütün menzillerin belirlenmiş mesafelerinin, feleğin içinde toplandığı gibi. Bu da, tam anlamıyla, "Halakellâhu âdem alâ sûretihi" suresinin tabiridir. İbn-i Arabi'nin 28 sayısının hüviyetini, önemini ve onun, vücudun çeşitli yönleri ve alemlerinde ceryan etmesinin tescillenmesi yönündeki benzerlikler ve bulunan nükteler bulması bu kadarıyla son bulmuyor.

O, yazıları ve eserlerinde, Kur'an-ı Kerim'den aldığı alıntılarda ve cennet ve cehennemin katları ve aşamaları, enbiya ve evliyanın sayısı, Kadir gecesi, Fâtihatü'l-kitab, çeşitli mükafat ve azaplar, Kabe'nin tavaf edilmesi, Kabe'nin binası, cennetlik ve cehennemlik olanlar vs. gibi Kur'an-ı Kerim'le ilgili kavramlarda önemli ve çeşitli benzerliklerden bahsederek, onların hepsini, kâmil insan ve onun gelişme seyrinin gereksinimi olan zikrettiği bu gizemli ve büyülü 28 rakamıyla ilişkilendirmektedir.

 

28 SAYISI VE CEHENNEM

 

"Yüce Allah'ın cehennem hakkında Kur'an'da buyurduğu gibi: "Lehâ seb'a-i ebvâb li külli bâb minhum cüz'i maksûm"44 cehennemin 7 kapısının her birisinin azap menzilleri olarak 4 aşa- ması veya katı vardır. Ki İblisin de bu katlardan geçerek o 7 kapıya girdiği söylenir.

Cehenne- min her kapısının 4'lü aşama rakamı olan 4, cehennemin kapılarının sayısını belirten 7 rakamı ile çarpıldığında, 28 menzil hasıl olur." 28 Sayısı, Cehennem ve Cennet Ehilleri ve Onların Mertebeleri "Yüce Allah, cehennem ateşini 28 tabakadan, cehennemin alt katlarını da yukarıdan aşağıya kadar toplam 100 "dereke" (alt tabaka)'den oluşturmuştur. Bahtiyarların girdikleri cennetin 46 mertebeleri ve aşamalarının sayısı da aynı şekildedir. Cehennemin aşamalarının her birisinde 28 menzil bulunur.

Eğer bu 28 rakam yukarıda zikredilen 100 rakamında çarpılırsa, hasılı, 2800 menzil olacak ki bu da ay'ın menzilleri ve aynı zamanda cehennemin tabakalarının sayısı olan 28'e tekabül eder. Cehennem ehli olanlar 4 taifeden ibarettir: Kafirler, müşrikler, zalimler, münafıklar. Her taife için 700 çeşit azap öngörülmüştür. Dolayısıyla 2800 çeşit azap vardır.

Cennet ehli için de durum aynıdır ve ( “…yedi başak bitiren ve her başakta yüz tane bulunan bir tohum gibidir…”Bakara, 2/261) bu sözün tabiri olarak, aynı sayıda onlar için mükafat ve rahatlık vardır. Yani her cennetlik taife için de 700 çeşit mükafat vardır. Cennet ehli olanlar da 4 taifeden ibarettir: Resûller, enbiyâ, evliyâ, müminler. Bu 4 taife ile onların yolunu izleyenler için de amellerinin karşılığı olarak Allah tarafından 700 çeşit nimet ve mükafat öngörülmüştür.

 

28 SAYISI, KABE VE TAVAF

 

İbn-i Arabi, Kabe'nin 4 direği etrafında 7 kere "şavt-ı tavaf" ve bunun, insanın vücudu ve yaratılışı ile gönül sulûkunun menzilleri arasındaki ilişki kurar. Ay, Kâmil İnsan, 28'li İnsan Nefsi ve Allah'ın Nefsine Ait Harfler, Merâtibu'l-Vücûd İnsan nefsine ait 28'li harflerden; dilin yapıları, sözcükler, ibareler, terkipler ve cümleler oluşu- yor. Cümleler yoluyla da beşerin fikirleri/düşünceleri ortaya çıkıyor. Molla Câmî, bu ilişkiyi şöyle açıklamaktadır: "Nefs-i Rahmânî, nefsü'l-insan'a benzerliğin- den dolayı, ruhanî ve cismanî âlemlerine ait bütün heyulalardan ibarettir.

Çünkü insan nefsi, batından zahire doğru çıkan bir havadır. Bu havanın, gırtlak kaslarına değdiğinde ses ortaya çıkar. Daha sonra, gırtlakla dişlerin ve diş etlerinin kesiştiği neticesinde harfler belirir. Harflerin birleşmesinden de kelimeler hasıl olur." Varoluş mertebelerinin başlangıcı, "el-Bedî" adlı ilahiyet aşamasıdır.

Onun felek alemindeki muadili, güneşin Hamel burcuna dahil olmasıdır. Bunun nefsu'l-insan'daki karşılığı, hemze harfidir. Zira, söyleyiş mahrecinden eda edilen ilk harftir ve tüm harfler, onun şeklinin değişmesinden türetilir. Harfler de kelimelerin ortaya çıkmasına vesile olur. Tıpkı güneşin, menzillerinde seyr ettiği sırada, düzenle ve tekrarla mevsimlerin ortaya çıkmasını sağladığı gibi. Bilindiği üzere tüm varlıkların bekası ve idame etmesi güneşin sürekli ve düzenli bir şekilde dönmesine ve akabinden de mevsimlerin oluşmasına bağlıdır. Aynı mantık harfler için de geçerlidir ve kelimelerin bekası, harflere bağlı olmaktadır. Yine aynı mantıktan yola çıkarak 28 aşamada bulunan Esma-i İlahi'nin arasında yer alan Allah'ın "el-Bedî" ismi, bütün kainat ve varlıkları yaratan bir isim mahiyetindedir.

 

AY, KAMİL İNSAN, 12'Lİ BURÇLAR

 

Ay'ın 28 menzili var ve ayrıca 12 burçta belirir. Dolayısıyla, 12 sayısı da 28 ve 14'ün yanısıra, ay ile insan arasındaki ilişkide gizemli ve anahtarsal sayılara eklenmiş olur. Bu sayı ile ilgili bahisler uzun ve mufassaldır. Aşağıda sadece birkaç örneğe değiniyoruz: İbn-i Arabi, Hekîm Muhammed Tirmizi'nin;Ay'ın 12 burcu ile kâmil insan (Allah'ın gönderdiği enbiyâ) arasındaki ilişkinin ne olduğu sorusuna cevaben, nitelikli bir orantıya işaret eder. O, ” enbiyâ ile ilgili bu rivayetin açıklamasında şöyle der: "Bu 12 peygamberin hepsi aynı gecede doğmuş ve ömürleri boyunca, ölüm anına kadar oruç tutmuşlardır. Onlar, Hz. Muhammed'in ümmetinden olma ümidiyle ömür boyunca bir gün bile iftar yapmamışlar. Yüce Allah onları Muhammed'in ümmetinden sayıp, sayılarının menâzilü'l-burûc’taki semavî burçların sayısı olan 12 olmasına karar vermiştir. Bu yüzden o 12 burcun her birisi, o 12 peygamberin birisinin talihidir." Ay ile kâmil insanın arasındaki ilişkiyi tam olarak açıklamak için, ay'ın 28 menzili ile onun 12 burcunun arasındaki ilişkiyi incelemek gerekir. Ay'ın 28'li menzilleri, 12 burcun üzerinde bölüştürülmüştür.( Hâce Nasîreddîn-i Tûsî, iki beyitte, 12 burcun adını sırayla vermiştir: "Hamel ve Sûr, sonra Cevzâ,Seretân ve Esed bir de Azrâ Akrep ve Kavs'ı bil Mîzân'dan sonra Cudey ve Delv'dir hem de Hût onun ardından

Bu 12 burç: su, toprak, rüzgar, ateş burçları olmak üzere 4 gruba ayrılmıştır. Bazı kaynaklarda soğuk, sıcak, ıslak, kuru burçlar adıyla da anılmıştır. Latince karşılığı, "Pyrges" olan burç; astroloji literatüründe "Mıntıkatü'l-Burûc"ta yer alan, felekî suretler olarak bilinen ve 30 bölüm/menzilden oluşan bir "Kavs"a denilir. Bu kavs, çevre ölçüsünün 360 derece olduğu o büyük bir daire şeklinde olan mıntıkanın, 12'de biridir: Ferheng-i İstilâhât-ı Nücûmî, Burc bölümü. İbn-i Arabi'nin, 28 menzille ilgili ve her iki menzilin +1/3'inin bir burç oluşturduğu hakkındaki söyledikleri, astrolojî kaynaklarda bulunmaktadır.) Her burç, 2 menzil + diğer menzilin 1/3'idir. Böylece 28 menzil, 12 burcun arasında eşit bir şekilde bölüştürülür. Dolayısıyla kâmil insanların herbirisi, 2 + 1/3 burca sahiptirler. İbn-i Arabi bu bahisle ilgili açıklamalarında alemin zıtlar alemi olduğuna da dikkat çeker. O'na göre; varlık alemi; artılar, eksiler, kemal ve noksan alemidir.( Artılar, eksiler, kemal ve noksan'dan maksat; iki tam burç + diğer burcun eksik sayılan 1/3'idir.) Çünkü itidale doğru bir yol yoktur. Onun mantığının temeli, varoluş, vücud ve hilkate dayalıdır. Var olmanın özünde hem noksan hem de kemal vardır.

Bunlar zıt olduklarından ötürü, mutedil ve orta halli bir şekilde yan yana duramazlar. Neticede insanın yaratılışında 12 burçla eşit olan 12 kabiliyet ve istidada yer verilmiştir. Bu kabiliyetler kavramların ve niteliklerin benimsenmesinin zeminini oluşturur. Ancak bu doğrultuda sadece kâmil insanlar bütün kabiliyetlerini tam olarak ortaya çıkarabilirler. Bu 12 burç konusu, kutblar için de geçerlidir. Futûhât’ın 463. bâbı, 12 kutbla ilgili açıklamalara tahsis edilmiştir. Bu 12 kutb, Hz. Muham- med'in ümmeti zümresinde sayılır. İbn-i Arabi onların hakkında açıkça şöyle söylemektedir." Bu kutbların her biri peygamberlik rütbesindedir. Onların her birisinin, konumları ve rütbele- riyle tam olarak uygun olan belli başlı burçları vardır. 12'li Kamerî ayların (Zilkade, Zilhicce, ....gibi) da birbirine karşı belli manevi dereceleri vardır ve her birisinin, mensup oldukları kâmil insanların her birisine bağlı olarak, biri diğerine göre daha ulu ya da daha alçaktır.

Nitekim bu ayette olduğu gibi: "Ve fi'l-enbiyâ mine'z-zamân erbaa-i harem: Hûd, Sâlih, Şuayb ve Muhammed (as) ve aynehâ mine'z-zamân, Zilkade, Zil- hicce, el-Muharrem ve Receb...."İlgili kâmil insanın zaman ölçütü olan bu ayların arasında, Ramazan ayı en önemlisidir. İbn-i Arabi tereddüt etmeden Ramazan'ı onların arasında en üstün olanı olarak belirttikten sonra ardından önem sırasına göre, Rebiülevvel, Recep, Şaban, Zilhicce, Şevvâl, Zilkade ve Muharrem'in adlarını verir. O, ayların hiyerarşik düzenine ve onların birbirine karşı üstünlüğü konusunda bu kadarına işrafı olduğunu belirtirken, sonraki aylar (Safer, Rebiülahir, Cemadiülulâ, Cemadiülâhir) hakkında herhangi bir açıklamada bulunmuyor. İbn-i Arabi ayrıca, zaman ile güneş ve oruçlu ile ay arasında da benzer tenasüpler ortaya koymaktadır Yüce Allah, burçlar semâsının hakimiyetinde olduğu alemde, onların bu alemi etkilemelerini istediği için, insanın hilkati ve yaratılışında 12 kabiliyet ve istidada yer vermiştir. Bu kabiliyet- ler, pek çok kavramın ve niteliğin benimsenmesinin zeminini oluşturur. Ancak bu doğrultuda sadece kâmil insanlar bütün kabiliyetlerini tam olarak ortaya çıkarabilirler.

 

İNSAN FİZİYOLOJİSİ VE 28 SAYISI

 

Ay ve 28'li menzilleri ile onun kâmil insanla özdeştirilmesi arasındaki ilişkisi, o insanın sadece sulûkî, bilişsel ve vücûd mertebeleri yönü ile kısıtlı değildir. Eğer Ay'ın kütlesi insanın cismine benzetilirse, ay'ın menzillerinin, insan cisminin yapısı ve terkibi ile bağdaştığı anlaşılacak ve 28 rakamının, insanın bütün zâhiri ve bâtınî özelliklerinde fark edilecektir. Örneğin: insanın omurga kemiklerinin sayısı 28'dir ki bunların 14 tanesi yukarıdaki dikey kısımda ve diğer 14 tanesi de aşağıdaki dikey kısımda yer almıştır. İnsanın vücudundaki dikey omurga sütununda söz konusu olan 14 sayısı, ayrıca çoğu kara ve deniz hayvanlarının, hatta haşereler ve böceklerin bile kuyruğunda vardır. El ve ayak parmaklarındaki eklemlerin sayısı ise her el ve ayakta 14 tanedir. Dişlerin sayısı da 14 diş yukarıda ve 14 diş aşağıda olmak üzere toplamda 28 taneden ibarettir.

Diğer Bloglar

Yorumlar (0)

Yorum Yazın

Yorumlarınız sistem onayından geçtikten sonra yayınlanacaktır.